29 Aralık 2016 Perşembe

GÜLE GÜLE GEORGE..GÜLE GÜLE PRENSES..

Bazen doldurulması gereken sorular vardır..
İlk aldığınız albüm gibi..
Gerçekten mi Wham ! ‘in ilk albümünü harçlıklarımla almıştım,yoksa daha önce doldurtulması için plakçıya verdiğim para ile kaydettirdiklerim mi sayılmalı idi,ya da babama al dediğim de işin içine girmeli miydi bilinmez ama Wham ! di işte ilk aldığım albüm ve bu soru karşıma düştüğünde de seneler boyunca hep Wham ! diye yanıtladım.
İşte o George Michael hayata veda etti..
Gençliğimizin bir parçası gitti kısacası..
Genç de değilsiniz artık dedirtti.Bu yüzden efsane ses , büyük sanatçı veya diğer tamlamalara girmeyeceğim..
Birine George Michael’ı sorsanız..
George Michael ile büyüdük oğğğlmmm biz der..
Make It Big –büyüt- ilk aldığım albümün adı idi de..İçinde  öyle bir şarkı yoktu albümün..Bu herkesin aklındadır..
Careless Whisper vardı,Everything She Wants vardı,Last Christmas vardı,Freedom vardı.
Hayır ..
Last Christmas yoktu..
O sonradan Everyting She Wants ile arkalı önlü çıktı..
Hmm..
Daha sonra Music For The Edge of Heaven ‘ın içinde yer aldı..
Hani Where Did Your Heart Go ‘nun olduğu..
Wham ,Bam dedikleri..
Hani I’m your Man ‘i ezberleten albümde..
**
Peki başka..
Başkası yok işte..
Solo çalıştı..Queen şarkısını söyledi..Elton John ile sahne paylaştı..
Başka..
Aretha Franklin ile söyledi..
Hmm hatırladım..Adı neydi..
I knew you’re waiting for me idi..Yaşlanıyorsun..
Bak bir ara da Papa Was A Rolling Stone vardı..
Severdik değil mi..
Ooo L’aa Mour..
Hayır bak..O L’amour..
Eurythimics falan mıydı o..
Hayır Eurythmics idi..O hem onların değil..Erasure söyledi onu..
Hadi ya..
Vay be..Hepsi duruyor değil mi..
Evet ..Hepsi gidecek..
Abba da duruyor değil mi ..
Erasure’dan mı geldi aklına..
Evet..
Bak şimdi aklıma Take On Me geldi..
Gelmesin..
**
Zsa Zsa Gabor öldü Aralık ortasını biraz geçince..
Allahtan ortalık toz duman da Zsa Zsa Gabor Atatürk ile birlikte mi oldu diye ortalık birbirine girmedi bir kez daha..
George Michael gitti..
Prenses Carrie Fisher hemen ertesi gün veda etti..
Bugün de Prensesin annesi Debbie Reynolds yaşama gözlerini yumdu diye öğrendik..
**
Carrie Fisher ve Debbie Reynolds da damga vurdular..
Star Wars ‘un Prenses Leila ‘sı ile
Singin’ In The Rain’in Debbie Reynolds’u anne –kız ilişkisinde miymiş kısmı herhalde bugünün konusu..
Aaa o da mı gitmiş dedirtmesi gereken bir dönemin gündemi böyle oluyorsa
Bana radyomu verin diye arabalarına siyah kurdela takanların siliniyor olması da hem normal hem üzücü..
En az gençliklerinin gidişine üzüldükleri kadar
Seyirci kaldıklarına da üzülmeleri gereken durumu farketmemeleri kadar..
**
Last Christmas..
I gave you my heaarrttt..

25 Aralık 2016 Pazar

EGG-NOG DÖNEMİ GELDİ.KİLİT NOKTA EN AZ BİR GÜN SOĞUTMAK..

Noel döneminin en bilindik içkisi Egg-Nog ‘u elimize almak için artık saatleri sayıyoruz ,sosyal paylaşım ortamı instagramdaki hesabımızda da ,hikayelerde de paylaşımı yapacağız,o halde burada da tarifini yazalım ki;gelecek sene için hazırlıklar önce zihindeki rezervasyonla başlasın.
Noel’e yetştirme derdimiz olmadığı için ,Pazar gününü beklemek işimize geldiği için diyelim daha doğrusu ; buzdolabında bekletme süresini iki güne dek çıkardığımız egg-nog ‘un böylece en kilit konusu ile başlamış olduk.En az 24 saat soğuma süresini kendimize veriyoruz. 1-3 gün arasında bir soğuma süresini tarifin başına yazıyoruz.
**
Egg-nag diyen Amerikalılar; fluffy demeyi de tercih ederlerken,
Özellikle finansal piyasalarda hareketliliğin bitmesini,dealerların tatile çıkmasını egg-nog için başlangıç kabul eden İngilizler ise yazdığımız şekilde okumayı tercih ediyorlar.
**
Egg-nog
Adından anladığımız üzere,tarifinde yumurta bulunan bir içki..
Sütümüz ve kokonatımız da temel malzemelerde yer almakta..
Bu içkinin içine konacak alkolün ise tercihi tamamen size kalmış.
Biz kokonatlı –süt ile hazırladığımız için Remy Martin XO ‘yu tercih ettik.
Abd’de genelde burbon ile hazırlanıyor.
Sütü ,sade süt olarak tercih edenler ise ,zaman zaman Rom-Malibu karışımını da kullanıyorlar..
Diğer türlü ise Hindistan cevizinin küçüğünü –muskat – tarifin malzemelerine almanızı öneriyoruz.
Malzemeler:
6 yumurta
750 gram süt
1.5 küçük paket krema
200 grama yakın toz şeker
Tarçın tozu-rendelenmiş muskat ve tarçın çubuğu
Vanilya
Ve içki..Konyak tercih eden daha az,viski tercih eden orta düzeyde ekleyebilir (Kişisel tercihlere kalan bir konu , alkol ağır bassın veya daha düşük düzeyde olsun demeniz ile ilgili)
**
Biz tabi evde yapılmayı anlatıyoruz.Yurt dışında egg-nog satılıyor ve aslında kolay yolu da bu oluyor.
**
Yumurtaların sarısını ve beyazını ayırarak yapılışa başlıyoruz.Sütümüze krema ekleyip ısıtmaya başlarken,ayrı bir kapta yumurta sarılarımıza toz şekeri ekleyip karıştırıyoruz.
Orta düzeyde ısınan süt-krema karışımının 1/5 ‘ini diğer karışıma ekledikten sonra karıştırmaya devam ediyoruz.Daha sonra kıvamınu bulan şekerli karışımı ocağın üzerindeki krema+süt karışımına ekliyoruz ,biraz daha ısıtırken kaba ,vanilya ve tarçın tozundan katıyoruz.
Artık sırada içkimizi ekleme var.
İçkimizi ekledikten sonra sadece 15 saniye daha ateşte tutmak yeterlidir.
**
Buzdolabı zamanı..
1-3 gün arasında değişen zamandan sonra egg-nog ‘a kavuşma zamanınız geldi.
Hindistan cevizi rendeleme şansınız yoksa,bitter çikolata tercihini de rendelenmiş halde yapabilirsiniz..
Evet beklediğinize değecek an geldi..
İçkiniz bardağa geldikten sonra rendelerin yanına tarçın çubuğu da ekledikten sonra ,iyi seneler dilekleri ile bardaklardan sesler gelebilir..
**
Bu yazının yazılış dönemini egg-nog anlatıyor..
O halde şimdiden iyi seneler..

21 Aralık 2016 Çarşamba

HER YOL ROMA'YA ÇIKAR..YEME İÇME KONUSUNDA ALTERNATİFLER

Yeni yıl yaklaşıyor ve yeni yılı Roma’da karşılamış bir çift olarak sizlerden de tercihini bu yönde kullanacaklar olabilir düşüncesi ile Roma’da nerelerde yemek rezervasyonu yapılabilir bölümünü bugün sizlerle paylaşıyoruz.
IL PAGLIACCIO
Özel bir geceyi özel kılmak isteyenler için Michelin yıldızlı Il Pagliaccio tercih edilebilir.
Bu restoranı ilk tercihe koyma sebebimizin iki sebebi var.Birazdan sizlere gece için öneri verdiğimizde ,Il Pagliaccio’nun  Michelin yıldızlı şefi Anthony Genovese’nin elinin değdiği Yugo’dan da bahsedeceğiz. İki tercih ,ikisinde de Genovese imzası sizlere “Bella Roma” dedirtecektir.
İkinci sebep  ise damak tadını yemekle sınırlamayanlar için.Matteo Zappile  2017 yılı için hazırlanan L’Espresso Ristoranti D’Italia katoloğunda yılın someliyesi seçildi.
İmtiyaz veren zincir olan Relais &Chateaux’un İtalya’dan bu sene sadece bu restoranı listeye eklediğini de belirtelim.
Alakart menüsüne web sitesinden  de ulaşabileceğiniz restoranın ulaşımı son derece rahat.
YUGO
Roma’da akşam yemeği için üç ayrı parti düşünmek gerekir.Bunların ilkinde aperetivo için belki de sade ,salaş bir bar da tercih edilebilir, İspanyol Merdivenleri ya da Aşk Çeşmesi tarafında mola da verilebilir.Ama hiç kuşkusuz ki en son öğünden sonra biraz da ayakta sallanmak ve yediklerinizin ağırlığından kurtulmak gerekecek.
İşte bu yüzden Yugo.
Az önce Michelin yıldızlı şef elinin değdiğini belirtmiştik bu işletme için.Bu kez mutfakta Asya esintisi de var diyelim.
Daniele Petriconi ‘nin sizi serinleten kokteyllerini pas geçmeyin deriz.
MASTRO TITTA
Yugo’da kokteyller serinletse de tamamen ayakta kalamayanlar,Roma’ya gelmişken sabaha yaklaşsak diyenler,gittiğimiz yerde ya acıkırsak dememek isteyenler için ideal tercih Mastro Titta.
Giorgio Chioffi Roma’nın en bilindik kişilerinden .
Neden öyle olduğunu da mekan size anlatacaktır.
Gittiğinizde bira çeşidi çok,müzik güzel, çok konuşan İtalyanların ses düzeyi daha da artmış halde diyebilirsiniz.
BACCANO
İtalya deyince Aşk Çeşmesi akla geliyorsa ,bunda hiç kuşku yok ki Anita Ekberg’in Fellini’nin yönettiği La Dolce Vita’daki efsaneleşmiş sahnesinin payı olacaktır.
Aşk Çeşmesi ayaklarınızı götüreceği yer ise çok yakınında yer alan Baccano temiz ortamı ile  iyi bir seçim olacaktır.
Hesaplı diyebiliriz, şarap seçimi kolay yapılabiliyor, öğle üzeri yol düşerse de makarnalar lezzetli.
HOTEL DE RUSSIE
Çok çok güzel otellerin cafelerinden birinde mola verilebileceğini herkes biliyor.Biz sizlere İspanyol merdivenlerine uzak olmayan ,biraz gizli kalan ama şıklığı ile göz kamaştıran Hotel Russie’nin cafesini önermek istiyoruz. Akşam yemeğine doğru ideal seçim.Soğuktan korur,bahçe tarafına konulan Noel ağacı gülümsetir.
Kokteyller güzel,fiyatlar ortalamanın az üstü.
IL GABRIELLO
Cidden iyi tercih yapmışız baksana kim gelmiş diyeceğinizi duyar gibiyiz duvarlardaki resimlere baktığınızda Hollywood ‘dan bir aktörün size gülümsediğini görünce.Fakat diğer resimler de yerel bilindiklerin Il Gabriello’yu tercih ettiklerini gösteriyor.
Çoğu İtalyan işletmesi gibi Il Gabriello’da aile işletmesi.Ağzınızda dağılan tatlara ulaşmak için önerilen yerlere gitmek güzel de ,fiyat olarak Michelin yıldızlı restoran tatilde iken tercih edeceğim bir seçenek değil diyenler için atlanmaması gereken bir restoranı paylaştık.Fakat lezzet dillerde olduğu için rezervasyon yapmayı atlamayın diye de not düşelim.
GRAN CAFFE’ ROMA
Çok yazacak bir durum yok.
Şehrin en bilineni.
Yeni yıl için uğramadan olmaz.
ROSCIOLI CAFFE
Şarap içerken keyif almak isteyenler için..
Aperatiflerde Roma tadı almak için doğru yer.
CESARE AL CASALETTO
Bir başka hesaplı restoran önerimiz.Tüm İtalya’daki dergilerde ,gazetelerde övgü dolu sözleri almayı hiç bırakmayan mekan.
Roma’ya özgü ne yesem diyenler için Coda Alla Vacinara seçeneğini tek geçin,arkanıza yaslanın ..
Atlanmamalı.
SALOTTO 42-BAR
İçkinizi alırken,geceyarısı da olsa ,akşamüstü de olsa ,bardaki aperatifleri tabağınıza doldurmayı ihmal etmeyin.
Sigara içmek için dışarı çıktığınızda tarihi bir kalıntıya şehrin içinde bakmak da hoş duygu.
İnsanların Phanteon’a gidişlerini veya o bölgeden Aşk Çeşmesine ya da İspanyol Merdivenlerine dönüşlerini de gözlüyorsunuz.Soğuktan kaçmak için de birebir.
**
Her yol Roma’ya nasılsa çıkar..
Bugün olmazsa yarın..
Bloğumuzdan bir cümlenin bile değerli okuyanlara katmadeğer sağlamasından öte mutluluk yok.
Kolay bir araştırma ile en sevilen restoranlar listesi de yapabilirdik.Her zamanki gibi kendi deneyimimizi işlemek istedik.
Deneyimlemediğimiz ama duyduğumuz Mercato Centrale için de tam erken kahvaltı yeri denilmekte.Bunu da ekleyerek bitirelim.
Bir başka yazıda buluşmak üzere..

20 Aralık 2016 Salı

SWANSEA CITY'NİN ABD'Lİ HOCASININ İNGİLİZ İNGİLİZCESİ DERDİ

İngiliz Süper Ligi desek Premier League için belki yanlış olmaz ama,
Swansea City’nin Abd vatandaşı menajeri
Premier League’i
PREM-yair değil de Pre- MEER diye okuyunca ortalık karışıyor.
Aslında sonradan yanlışını düzeltse de , penaltı vuruşu için “penalty” diye düzeltse de ilk anda söylediği (Penalty Kick kısaltması ) PK ile Bob Bradley’in üzerindeki medya baskısı da tavana ulaştı.
Her ne kadar şu anda Bradley için zaman Amerikan İngilizcesi ile İngilizlerin İngilizcesi arasındaki net ayrımda tuzağa düşmemek üzerine geçse de,kariyerinde Norveç ve Fransa’da klüp çalıştırıcılığı bulunan  ve Premier League tarihindeki ilk Abd vatandaşı menajer olan Bradley için bir başka baskı da takımın başarısı ve buradaki geleceği de bize göre pek parlak gözükmüyor.
Ama madem laf lafı açtı..
Sonuçta dile ve futbola da meraklı bir toplumuz..
Bradley’in bazen ağzından kaçırdığı kendi dilindeki terimler ile İngilizlerin terimleri arasında ne fark var ona bakalım.
İNGİLİZLERİN TERİMLERİ                          AMERİKALILARIN KULLANDIKLARI
Away –deplasman-                                   Road
Clean Sheet –gol yememe-                      Shutout
Dressing Room –soyunma odası-           Locker Room
Fixtures – fikstür-                                       Schedule
Football                                                        Soccer
Keeper  -kaleci-                                           Goalie
Match  -maç-                                               Game
Nil –sıfır-                                                       Zero
Pitch –saha -                                                Field
Shot on target  -gol vuruşu-                       Shot on goal
Supporters –taraftar -                                 Fans
Table –puan cetveli-                                    Standings
Training –antreman-                                    Practice
**
20 takımlı ligde,Swansea City şu anda 19. Sırada ve yoğun maç programı içeren yeni yıl döneminde oynanacak üstüste maçlarda puanlar kazanmak zorunda.
Şu anda ligin geride bıraktığı maç sayısı 17 ve kısa sürede bu 25’e varacak.Maç başına 1 puan ortalamasının gerisinde kalan menajer Bradley’in baharı görmesi takımın alacağı puanlara bağlı.Eğer puanlar gelirse biz inanıyoruz ki istediği kadar PK dese de olur.

14 Aralık 2016 Çarşamba

JURA BÖLGESİNİN LEZZETİ - MONT D'OR VE COMTE PEYNİRİ

Fransa’nın Jura Bölgesinin önemli tatlarından biri olan Mont D’Or peynirini yazacağız..
Bu şahane peynirin bu bölgede ve İsviçre’nin Fransa’ya yakın bölgelerinde üretilmesinin temel sebebi tıpkı şaraplarda rastladığımız gibi AOC kurallarının bu kez peynir üreticileri için de devreye girmesinden kaynaklanıyor.Kısacası belirli koşulları var bu peyniri üretmenin;tıpkı bölgenin diğer eşsiz lezzeti Comte gibi.
O halde önce Comte diyelim..
Comte peynirinin tekeri 35-40 kilolara ulaşabiliyor.En az 15 aylık bir dinlendirilme gerekiyor ama sonuçta gerçek tadını almak için 2 senelik bir dinlendirme tercih edilmeli.Bu fazlalık peyniri yıllanmış cheddar haline getirirken daha fazla tuzlu yapıyor.
Morbier ,Comte’nin yumuşak hali..
Bleu de Gex ise yumuşak.
Üçünün ortak özelliği olarak buzdolabında tutmayı atlamayın demek zorundayız..Aslında son ikisi de Mont D’Or gibi mevsimsel kabul ediliyor.
Bu üç peynirin de bizlere ulaşmasına Montbeliarde cinsi inekler aracı oluyor.
Harika Comte peynirinin özünde ise inanılmaz fazla süt kullanılıyor..
**
Dağ hayatı süt ürünlerinin geçime yardımcı olduğu bir yaşam biçimini sunar.Bugün Y.Zelanda’da nasıl bir çok çiftçi bölgenin ünlü süt ürünleri üreticisi Fonterra’nın belirleyeceği süt fiyatlarını düşünüyorsa bu Alplerdeki yaşam için de geçerlidir.
Bir de zorlu kış tarafı vardır tabi ki hayatın.Bunu Alplerin bu tarafında da ,Güney Tirol’de de gözleme fırsatına sahipsiniz.Bağların hasat mevsimi aynı zamanda zorlu kışın da kapıyı çalacağı dönemdir.Bu yüzden sığırlar da yavaş yavaş dağlardan köylere çekilirler ve doğal olarak kışın verdikleri süt daha az olacağı için anlattığımız bölgede Comte yapımı için yeterli süt bulunmaz..
İşte burada devreye bir lezzet şöleni ..Pastrorize edilmeden yapılan..
Mont D’Or girer..
Çam kabuğuna sarılan Mont’ D’or için dağlarda çamların önce kabuklarını çıkarıp sonra derisinden gelen halkalar peynirle birleşerek ona eşsiz bir tat verirler.
Bu işle uğraşan kişilere sanglier denilir.Peynir yapımı için AOC kuralları devreye girse de ,Sanglier’ler fiyat rekabetindedirler.Bugün bölgenin çam kabuğu 35 cent civarında iken,Sanglier’ler Doğu Avrupa ürünlerinin pazara 25 centten girdiklerini belirterek bu usta işlerinin de belirli düzenlemelerle korunmasını istiyorlar.
**
Mont D’or kapağını açtığınızda size kendi şekli ile de Alplerin dağlarını sunan bir peynirdir..
Hafif sarımsak,ısıtılan Mont D’or..Ekmek üstü sürümü ve elbette yanında Vin Jaune..
Vin Jaune bölgenin beyaz Sauvignon üzümünden üretilen ve renginden dolayı daha çok Altın Sarısı diye tanımlanan şarabıdır.
Doğal olarak tahmin edersiniz ki, köylerdeki mahzenler genelde eski tip olan ve içini gezmesi büyük keyif veren yerler.
Yıllanmış Vin Jaune ,fıçının içinde iken tepesinde beyaz ve ince tabaka bırakan değil de griye çalan tabakası ile güzelleşir.Zaten altın sarısını da bu mayalanma sunar..
**
Peynirin olduğu yerde şarap vardır..
Jura Bölgesinin sizi çağırdığı dönemdir belki de sonbahar..
Kış uzundur ve gerçi daha Mont D’or tam da olmamıştır,onun kışlık hali güzelliktir ama yaza vedanın ,birbirini kış vaktinde çok da göremeyecek halkın kaynaştığı festivali eğlenceli şekilde size sunar..
Bu yazıyı burada bırakalım ve biz bir başka yazıda bu festivallerden bir başkasının güzelliğini sizlere bu kez Avusturya’dan sunalım..

12 Aralık 2016 Pazartesi

59. GRAMY ÖDÜLLERİNİN ADAYLARI BELLİ OLDU

 
Grammy Ödülleri’nin adayları belli olurken,uzun süredir beklenilen Adele’in “25” isimli albümünün ödülü de kucaklama ihtimali oldukça yüksek oranda seyrediyor.
59. kez verilecek ödüllerin bazı kategorilerindeki aday listesini bugün bloğumuzda paylaşıyoruz.En iyi şarkı kaydı bir anlamda yapım takıma verilirken,en iyi şarkı ödülü şarkının söz yazarına veriliyor.
EN İYİ ALBÜM
Adele -25
Beyonce-  Lemonade
Justin Bieber- Purpose
Drake –Views
Sturgill Simpson –A Sailor’s Guide To Earth
EN İYİ ŞARKI KAYDI
Adele- Hello
Beyonce- Formation
Lukas Graham- 7 Years
Rihanna & Drake- Work
21 Pilots –Stressed Out
EN İYİ ŞARKI
Beyonce –Formation
Adele- Hello
Mike Posner –Took a pill in Ibiza
J.Bieber –Love Yourself
Lukas Graham – 7 Years
EN İYİ ÇIKIŞ YAPAN ŞARKICI
Kelsea Ballerini
The Chainsmokers
Chance The Rapper
Maren Morris
Anderson. Paak
EN İYİ POP ALBÜMÜ
Adele-25
Justin Bieber –Purpose
Ariana Grande –Dangerous Woman
Demi Lavato –Confident
Sia- This is Acting
EN İYİ ROCK ALBÜMÜ
Blink-182 –California
Cage The Elephant –Tell Me I’m Pretty
Gojira-Magma
Panic! At the Disco-Death of a Bachelor
Wheezer-Wheezer
EN İYİ ALTERNATİF ALBÜM
Bon Iver -22,A Million
David Bowie –Blackstar
PJ Harvey- The Hope Six Demolition Project
Radiohead – A Moon Shaped Pool
Iggy Pop – Post Pop Depression
**
Tüm listenin https://www.grammy.com/  adresinden okunabileceğini de ileterek yazımızı bitirelim.
 

8 Aralık 2016 Perşembe

AMALFI KIYILARI


Amalfi’nin merkezi Piazza Del Duomo’da  kilise , çeşme ve cafelerin yer aldığı ufak ve şirin bir meydan bulunuyor..Kilisenin  adı  St.Andrea , yapımına 9. yy’da başlanan katedral kentin hakimi gibi . 62 tane basamağı var , İtalyan’lar merdivenlerine oturup etrafı seyrederek burada vakit geçiriyor..Kilisenin tam yanındaki ‘ Pasticceria Pansa’ pastanesi oldukça pupüler ,boş masa için sıra beklemek zorunda kalıyorsunuz.. Merkezden içeriye doğru yürüdüğünüzde karşınıza çıkan dar sokaklarda yöresel tatları deneyebileceğiniz Trattoria ‘lar ve İtalyan’ların meşhur likörü ‘limoncello’yu  tadabileceğiniz cafeler karşınıza çıkıyor..Kasabanın tarihteki önemi ise büyük. Avrupa’ nın kağıtla tanışmasını sağlayan bir ticaret merkezi burası..Kağıt meşhur olduğu için el yapımı mektup kağıtları ve zarfları satan 3 adet hediyelik  dükkan mevcut , zarfı elinize aldığınızda gözükmeyen Amalfi kaşesi  ışığa tuttuğunuzda  zarfa yansıyor..

 
Liman tarafında hem Capri Adası ve diğer kasabalara giden tekneler mevcut , hem de Santa Croce  ve La Sirene beach gibi arabayla girilmeyen kayalar arasında kalmış güzel plajlara ulaşım sağlayabiliyorsunuz. Kıyıda her kasabada olduğu gibi denize girilecek bir plaj ve cafe’ler bulunuyor.Her ne kadar limoncello İtalya’nın en meşhur likörü olsa da , cafelerde her iki masadan birinde tercih edilen kokteyl  aslında zamanında Avusturya’lıların bulduğu prosecco ile hazırlanan Aperol Spritz.

Kıyıdan 6-7 dakika yürüdüğünüzde Güney İtalya’nın en küçük kasabası olarak bilinen  Atrani’ye varıyorsunuz. Kartpostal gibi bir koy...Koyun girişinde 1953’te burada çekilmiş Sarışın Şeytan ‘Beat the devil’ filminin tanıtım taşı karşılıyor sizi. Piazza Umberto olarak geçen ufak merkezinde kilise ve cafe’ler bulunuyor , Atrani diğer kasabalara göre oldukça ucuz..Az önce Aperol Spritz’den bahsetmiştim, burada Spritz’in farklı versiyonlarını deneyebilirsiniz..Şeftali , Elma ve limonlu gibi.


Aslında Güney İtalya’nın en küçük kasabasına bu kadar kelime ile yer vermemizin en büyük sebebi orasını sevmiş olmamız..Amalfi’den yürürken kıvrımda gördüğünüz manzara Lonely Planet’in bölgeyi anlattığı rehber kitabının kapağındaki manzara…Gerçekten çok güzel..
Ama kıyıların kitaplara,filmlere,kartpostallara sığmayan büyüleyici güzelliğini sunan görüntüsü hiç kuşku yok ki bölgenin dillere destan yeri Positano…
Amalfi kıyılarında en çok görmek istediğim  ve beni daha gitmeden heyecanlandıran yer olmuştu Positano..Yıllar önce ‘Only you’ filmiyle bu kasabayla tanışmıştım..
 Positano yamaca kurulu pembe , şeftali , sarı tonunda evleri , sardunyalı kat kat bahçeleri olan yokuş aşağı sıralanan kartpostal gibi bir köy..Tepede kasabanın girişine vardığınızda gördüğünüz tablo karşısında duyduğunuz tek his ‘mutluluk’..Denizi ve evleri sanki bir kartpostalda görüyorsunuz..Aşağıya doğru dar sokaklarında bir çok yerel butik , yöreye has seramik satan dükkanlar , limoncello içebileceğiniz cafe’ler , ve hediyelik eşya satan mağazalar mevcut..Lacivert üzerine sarı limon desenli seramik çiniler ve  güneş seramikleri oldukça popüler..
Merkezde yer alan plajın adı Spiaggia Grande , burada denize girerken Positano’yu izleyip büyülenmemek elde değil..Avrupa’da denize girdiğim en etkileyici manzaraya sahip yer burası diyebilirim...
Tepede konumlanan ve Spiaggia grande manzarasına sahip ‘Positano Cafe’de  kahve molası ,  Max Restaurant’ta deniz mahsülleri , plaja yakın taraftaki Chez Cafe’de pizza ve makarnalar , yukarıdan çarşıya girdiğinizde karşınıza çıkan La Zagara’da tatlılar iyi seçim..





Positano’dan karşı kıyıya baktığınızda ise Praiano’yu görüyorsunuz..Aslında Positano’dan Praiano’yu mu görenler mi daha şanslı yoksa Praiano’dan Positano’yu mu izlemek daha güzel diye sorarsanız bizim seçimimiz Positano’da kalmak ve Praiano’ya bakmak olurdu..
Praiano ‘da turist az , merkezde Positano manzaralı San Luca Evangelista kilisesi bulunuyor .. Yamaca kurulu köyde İtalyanlar’ın nefis manzaralı yazlık evleri ağırlıklı , evlerin teraslarında beyaz atlet giymiş İtalyan emeklilerini fasulye ayıklarken ve müthiş Positano manzarasına bakarken görüyorsunuz ,plaja inmek için tek yol yürüyüş yolu , arabayla iniş yok , yürürken mecbur evlerinin önünden geçiyorsunuz ve  İtalyan'ların  selamlarıyla sohbet etme imkanı buluyorsunuz.. Plaja inen yokuş aşağı yolda bir cafe dışında başka su veya kahve içeceğiniz yer yok, o yüzden dik yamacı inmeden önceki cafe’de mutlaka mola vermenizi veya en azından su almanızı öneriririz..Yokuş aşağı yolu tamamlayınca  plaja ulaşıyorsunuz…
Praiano aslında Amalfi kıyılarında kendine has farklı bir yer, eşi benzeri yok…ama yokuşu inip çıktıktan sonra epey yorulsanız da  iyi de gelmişim diyorsunuz..
Farklı yer diye bahsetmişken  Amalfi kıyılarının bir diğer farklı kasabası Ravello..Deniz seviyesinden 350 metre yükseliğe kurulmuş bir kasaba Ravello... En büyük özelliği her yıl Haziran -Temmuz aylarında  Wagner müzik festivaline ev sahipliği yapması.. Mutlaka gezmenizi önereceğimiz yeri  Villa Rufolo..Festivalde de konserler burada veriliyor. Tarihte Rufolo ailesine ait bu villa nefis bir Minori ve Maori manzarası sunuyor…

 
Kasabanın meydanındaki Calce Caffe için kasabanın en iyi kahve mekanı deniliyor..Dar sokaklarında ise seramik atölyelerini gezmek oldukça keyifli..
Ravello’dan kıyı şeridine indiğinizde sizi tarihi Minori karşılıyor..Burada plajdaki farklı işletmelerde denize girebilir , 1. yy’dan kalma antik Roman Villa ‘yı gezebilirsiniz..





Minori’nin olmazsa olmazı ise Salvatore de riso pastanesi..Kaldığımız oteldeki İtalyan'ın önerisiyle uğradığımız pastanede kahveler , incirli ve limonlu pastalar müthişti ..
 
 
Yazının üst kısmında Ravello Müzik festivalinden  bahsetmiştik , Amalfi kıyılarındaki bir diğer festivalde Cetara'da gerçekleşiyor..Cetara , gastranomik bir balıkçı köyü.. İtalya’nın en lezzetli tuna balığı merkezi diye geçiyor ..Her yıl Ağustos ayında  "Le Giornate del Pesce Azzurro" (Days of the Blue Fish) festivali düzenleniyor.. Limana kurulan açıkhava lokantasında yerel müzik eşliğinde başta tuna balığı olmak üzere deniz mahsülleri tadımı yapılıyor.

**
Amalfi kıyıları gezisi nasıl bitiyor derseniz ..Tek kelime ile tanımlaması 'mutluluk' olacaktır...Emin olun ki gittiğinizde sizi tekrar çağıracak...

 
 

6 Aralık 2016 Salı

2016 YILININ EN İYİ FİLMLERİ

Sinema sezonunda en hareketli döneme girerken , gerek “La La Land “gerekse “Manchester by the Sea “ hakkında o kadar çok haber okuduk ki ,ülkemizde de gösterimde kaldıkları sürede iyi bir izleyici sayıcısı yakalayacaklarını düşünüyoruz.
Rolling Stone 2016’nın en iyi 20 filmini sıralarken de farklı düşünceyi yansıtmadı ve ilk iki sıraya bu iki filmi koydu.
La La Land ile ilgili okuduğumuz en son yazı gerçekten de bir müzikal yapmanın zorluklarına da değinirken,Wall Street Journal’da yer alan bir yazıda da Manchester by the Sea’nin kült bir yapım haline dönüşeceği iddiasında idi.
Listeye göz atarsak;
1.La La Land: Henüz 31 yaşındaki Damien Chazelle’in – Whiplash ile dünyanın her yerinde dikkatleri üzerine çekmişti – filminde başrollerde Emma Stone ve Ryan Gosling yer alıyor.
2. Manchester by the Sea – Kenneth Lonergan’ın yazıp-yönettiği filmde başrollerde filmdeki oyunculuğu ile çok değerli övgüler alan Casey Affleck ve Michelle Williams paylaşıyor.
3. Moonlight – Barry Jenkins ‘in –sinemaseverlerin kendisini arkadaşından sponsorluğunda gerçekleştirdiği çok çok ucuz maliyetli 2008 yapımı Medicine for Melancholy’den hatırlamaları mümkündür-  yönettiği filmde başrolün yaşam içindeki değişik yaş dilimlerini Alex Hibbert,Ashton Sanders ve Trevante Rhodes ‘un oyunculukları ile izleyeceğiz.
4. Fence – Denzel Washington’un yönetip aynı zamanda başrolünü oynadığı filmin afişindeki Washington fotoğrafı da mükemmel.
5.Silence – Martin Scorsese filmleri çok uzun,sevemiyorum diyenlerle zaman zaman konuştuğumuz olsa da ;aslında bu cümleden de anlaşılacağı gibi Scorsese izlenir ve izletir.Yeni filmi kendisini seven bizler için  17. Yy’ın ortasında geçince ve konu ile ilgili okumuşluklarımız da olduğu için daha damerakla beklenir hale gelmiş durumda.
Başrollerde ise
Andrew Garfield,Adam Driver ve Liam Neeson var.
6. Jackie..
Ve başkanın eşinin filmindeyiz.Jacqueline Kennedy rolünü Natalie Portman oynuyor.Film başkanın suikaste uğradığı dönemi ve sonrasını işliyor.Yönetmen ise Pablo Larrain.
7. Sully -Sinemalarda gösterimde kaldığı sürece olumlu izlenimler alan ve dünya genelinde kısa sürede 200 m dolar üzerinde hasılat elde eden ClintEastwood filminde başrolde Tom Hanks var.
8.Loving – Eleştirmenler tarafından takdir edilen bir film oldu Loving ve özellikle yönetmen  Jeff Nichols film ile ilgili  övgülerin yanısıra ,senden çok şey bekliyoruz mesajını da aldı.
Ken Loach’ın yönettiği I, Daniel Blake 2016 yılında Cannes Film Festivali Ödülünü alırken aslında Loving kazanır diyenler de çoğunlukta idi.
Loving’in başrollerinde Joel Edgerton ve Ruth Negga var.
9.Hell or High Water – bu yazıyı yazan kişi olarak beğendiğim bir film.Ama bunda hem günümüz Westernlerine ılımlı yaklaşım hem de usta Jeff Bridges’i seyretme keyfi de etken.David Mc Kenzie’nin filminde Jeff Bridges dışında Chris Pine ,Ben Foster ve Gil Birmingham da rol alıyor.
10.The Birth of A Nation –Yapımcı:Muhtemelen Oscar adaylıklarından nasibini alacak olan filmin yönetmen-oyuncusu Nate Parker.
11. Hail Caesar ! 2016 yılının ilk yarısında kalan ve çeşitli festivallerde de gösterilen Coen Brothersyapımı filmin geniş oyuncu kadrosu içinde George Clooney de yer aldı.
12.Love and Friendship – Jane Austen’ın 1794 yılındaki romanı Lady Susan’dan uyarlanan filmin yönetmeni Whit Stillman.Başrollerde ise Kate Beckinsale ,Chloe Sevigny ,Xavier Samuel ve Stephen Fry var.
13. Paterson : Jim Jarmusch’un yönettiği filmde Paterson -New Jersey’li bir çiftin ,Patersonların hayatına dalıyoruz. 2016 yılından kalanlar içinde kaçırılmaması gereken bir film notunu düşelim.Filmin Cannes’da Palm Dog ödülünü kazandığını da hatırlatalım.
14.Everybody Wants Some -2016 yılının ilk yarısından bir film daha.Richard Linklater’ın filminde 1980’lerin kolej beyzbolu kadrosunun yeni halleri işleniyor.
15.Arrival – Film Venedik Festivalinde de gösterimde idi diyerek başlayalım ve filmin yorumundaki “her an diken üstündesiniz” yorumuna yer verelim.Yönetmen Denis Villeneuve  ,konu ise Ted Chiang’ın “Story of your Life” adlı eserinden.Filmin başrollerinde Amy Adams,Jeremy Renner ve Forest Whitaker var.
16. De Palma: Neler yaşadı ve yaşattı Brian De Palma..Bir çırpıda tek tek hatırlatan bir yapım .Yönetmenlik koltuğunda Noah Baumbach ve Jake Paltrow var. Brian De Palma “Mission Impossible” demek değildir demek için izlenmeli.
17.Edge of Seventeen: Kelly Fremon Craig’in ilk yönetmenlik denemesi hem gişe olarak iyi gidiyor hem de soundtrack ilgi görüyor.
18.Toni Erdmann – Sorunlu bir baba-kız ilişkisine değinen Alman-Avusturya yapımı filmin yönetmen koltuğunda  Maren Ade var.Cannes Film Festivalinde eleştirmenlerden çok olumlu övgüler alan ve Fipresci ödülünü kazanan film büyük ödül için de iddialı idi. Seneye iz vuran yapımlardan birisi.
19. 13 th-Ava DuVernay ‘ın yönettiği film Abd’nin yargı sistemine değiniyor.
20.Zootopia -3 boyutlu animasyon filmi 2016 yılının tatil döneminde çok büyük gişe başarısı kazanmıştı.
Ekleyebileceğimiz filmler de olabilir ama listeye sadık kaldık ve sizlerle paylaştık.
Fransız filmi “Things to Come” ‘da Isabelle Huppert ‘ın oyunculuğu etkileyici de diyerek yazımızı bitirelim.